Mutsuzluğuyla eğlenen bir kalbim olduğunun
ayırdına bugün tekrar vardım. Kelimelerimi mutsuzluk oluşturuyor, mutsuzluğu
mutluluk, mutluluğu da yeniden kalbim… Öylesine yürüyordum bugün Tunalı’da,
işten çıkıp birkaç bardak bira içmeye arkadaşların yanına doğru gittim.
Tunus’ta hep oturduğumuz pub’da, aynı masa olmasa da aynı insanlarla, aynı
muhabbetler edildi tekrar. Aynı cümleleri kaç farklı insana kaç kere kurduğumun
istatistiğini tutmadım ve yine aynı konuyu anlatırken kaç bardakla yüz seksen
derecelik açı kurduğumu hatırlamıyorum. Başta masada beş-altı kişi kadardık, ben
içtikçe anlattım, ben anlattıkça masadakilerin sayısı azaldı. En son bardağı
tek başıma içtiğimi biliyorum. “Nasıl oluyor anlamıyorum” diye başladı ağzımdan
çıkan ilk cümle. “Abi bir insan hayatında her şeyi doğru yapamaz biliyorum. Ama
bazı hatalardan zamanla ders çıkarması gerekir. Eğer o hatadan zamanla ders
çıkarılamıyorsa bir sorun vardır ve onu çevrendeki herkes ‘hata’ olarak nitelendiriyorsa
demek ki yaptığın işte gerçeklik payı olan bir yanlışlık var.” derken
karşımdaki ilk kişiyi kaybettim. Sonrası bilindik ve milyonuncu tekrarını
yaptığım hikaye… Ve sonra bir kişi daha eksildi.
Aynı filmin kaç farklı galası olabilir
bilmiyorum. Zamanı ileri aldıkça sanki aynı film tekrar tekrar gösterime
girmeye hak kazanmış gibi davranıldığında ve üstüne üstlük her galada sanki hiç
yaşanmamışlar yaşanacakmış da filmin senaryosunda farklılıklar varmış gibi
davranıldığında doğuyor içimdeki bıkkınlık hissi. Sonrasında bir gala daha
bitiyor, ne senaryoda bir değişiklik var, ne başrol oyuncularında, ne de
mekanda… Tek değişken zaman. Zamanın insanları daha çok olgunlaştırdığı klişesi
tamamiyle yalan. İnsanı olgunlaştıran zaman değil, insanı olgunlaştıran
yaşadığı olayların kaç defa tekrar edildiği.
Bunları sadece kendime mi anlattım yoksa
kaçıncı bardaktan sonra masada kaç kişi varken bahsettim onu da hatırlamıyorum.
O sırada pub’da bangır bangır çalmaya başlayan Are You Gonna Be Mygirl’le
kendime geldim. Bugünün silik bir gün olduğunu düşünebilirdim, bir insan
ömrünün ortalama yirmi dokuz bin dokuz yüz otuz gün olduğunu baz alırsak çöpe atılacak tek bir günün
kimseye hiçbir zararı olmazdı. Tam ben “ne zamandan beri tek başımayım acaba”
diye sorgularken duydum mesaj sesini. “Keşke mesajı açarken
heyecanlanabileceğim biri olsaydın” diye düşünerek telefona elimi uzattım ve
mesajı açtım; “nasılsın?” Nasıl mıyım? “Boşversene” dedim dışımdan, muhtemelen
duymadı.