10


Mutsuzluğuyla eğlenen bir kalbim olduğunun ayırdına bugün tekrar vardım. Kelimelerimi mutsuzluk oluşturuyor, mutsuzluğu mutluluk, mutluluğu da yeniden kalbim… Öylesine yürüyordum bugün Tunalı’da, işten çıkıp birkaç bardak bira içmeye arkadaşların yanına doğru gittim. Tunus’ta hep oturduğumuz pub’da, aynı masa olmasa da aynı insanlarla, aynı muhabbetler edildi tekrar. Aynı cümleleri kaç farklı insana kaç kere kurduğumun istatistiğini tutmadım ve yine aynı konuyu anlatırken kaç bardakla yüz seksen derecelik açı kurduğumu hatırlamıyorum. Başta masada beş-altı kişi kadardık, ben içtikçe anlattım, ben anlattıkça masadakilerin sayısı azaldı. En son bardağı tek başıma içtiğimi biliyorum. “Nasıl oluyor anlamıyorum” diye başladı ağzımdan çıkan ilk cümle. “Abi bir insan hayatında her şeyi doğru yapamaz biliyorum. Ama bazı hatalardan zamanla ders çıkarması gerekir. Eğer o hatadan zamanla ders çıkarılamıyorsa bir sorun vardır ve onu çevrendeki herkes ‘hata’ olarak nitelendiriyorsa demek ki yaptığın işte gerçeklik payı olan bir yanlışlık var.” derken karşımdaki ilk kişiyi kaybettim. Sonrası bilindik ve milyonuncu tekrarını yaptığım hikaye… Ve sonra bir kişi daha eksildi.
Aynı filmin kaç farklı galası olabilir bilmiyorum. Zamanı ileri aldıkça sanki aynı film tekrar tekrar gösterime girmeye hak kazanmış gibi davranıldığında ve üstüne üstlük her galada sanki hiç yaşanmamışlar yaşanacakmış da filmin senaryosunda farklılıklar varmış gibi davranıldığında doğuyor içimdeki bıkkınlık hissi. Sonrasında bir gala daha bitiyor, ne senaryoda bir değişiklik var, ne başrol oyuncularında, ne de mekanda… Tek değişken zaman. Zamanın insanları daha çok olgunlaştırdığı klişesi tamamiyle yalan. İnsanı olgunlaştıran zaman değil, insanı olgunlaştıran yaşadığı olayların kaç defa tekrar edildiği.

Bunları sadece kendime mi anlattım yoksa kaçıncı bardaktan sonra masada kaç kişi varken bahsettim onu da hatırlamıyorum. O sırada pub’da bangır bangır çalmaya başlayan Are You Gonna Be Mygirl’le kendime geldim. Bugünün silik bir gün olduğunu düşünebilirdim, bir insan ömrünün ortalama yirmi dokuz bin dokuz yüz otuz gün olduğunu baz alırsak çöpe atılacak tek bir günün kimseye hiçbir zararı olmazdı. Tam ben “ne zamandan beri tek başımayım acaba” diye sorgularken duydum mesaj sesini. “Keşke mesajı açarken heyecanlanabileceğim biri olsaydın” diye düşünerek telefona elimi uzattım ve mesajı açtım; “nasılsın?” Nasıl mıyım? “Boşversene” dedim dışımdan, muhtemelen duymadı.

This entry was posted on 29 Eylül 2012 Cumartesi. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0. You can leave a response.

Leave a Reply