2

Tavanda uzun uzun çatlaklar ve gözlerinle birleştirip şekil uydurmaya çalışarak oyun oynayabileceğin bi' çok siyah nokta var. Gözümü açtığım dünyanın, dün sabah uyandığım dünya olmadığına yemin edebilirim. Bu baş ağrısını, mide bulantısını ve öyle sürahiyle falan değil, ağzımı direk musluğa dayama isteğini başka türlü açıklayamıyorum. Bu eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Alkolün verdiği yetkiye dayanarak çok da hatırlamak istemiyorum. Ya odanın içi çok sisli ya da benim gözlerim hala sabaha alışamamış, şuan aynaya baksam geceden kalma kan çanağı bir çift göz küfredecek aynadan bana. Kulağımda dün geceden kalma içi depresyon kokan bi' dolu kahkaha sesi var. Etrafta toz kokusu, dili damağına yapışmış ağzımda sadece sigara tadı hissediyorum. O kadar kısa sürede nasıl o kadar çok içebildik anlamadım. Adını bile bilmediğim biriyle kaç saat birlikte sadece şarkılara eşlik edip, aynı geceye ortak olduk bilmiyorum. Her İstanbul yolculuğu aynı şekilde bitmiyor mu zaten? Tek farkı yalnız inmiştim Beyoğlu'na. Kafa dinlemek için yaptığım eylemler, kafa şişirmeye dönüştüğü için bombok değil miyim şuan? Dün gece, gecenin sonunu daha görmeden kendime söz vermiştim, "yarın sabah uyandığında kendine küfretmeyeceksin" diye, nerede uyandığımı bile bilmediğim halime nasıl saygı duyabilirim? Etrafıma bakıyorum, odada iki yatak var. Oda o kadar dagınık ki eve girdiğimde mi bu şekildeydi yoksa dün gece mi bu hale geldi bilmiyorum. Beyaz bi pikeyle sabah serinliğinden korunmaya çalışılmış bir vücut ve yataktan aşağı düşen bir çift bacağın tek eşini görüyorum. Bacağına baktığım zaman dün gece içilen alkolle doğru orantılı olarak dansın ritmini de bir hayli arttırdığımız geliyor aklıma. Sağa sola çarparak çevremizdeki insanları ne kadar rahatsız etmiş olabileceğimizi düşünüyorum. Ne farkeder ki, gecenin o saatinde sadece bacağı değil kalbinde de bi' dolu morluk olan onca insan yok muydu etrafımızda? Hala uyuyor ve ben o uyanmadan çıkmak istiyorum evden. Sarhoşken bastırılıp kahkahaya dönüşen sessizlik, sabahına ne konuşacağını bilmeyen iki insanın saçma ruh halleriyle bütünleşmeden... Kalkıyorum yataktan, etrafta kalem kağıt aranıyorum. Bırakacağım notu evin dağınıklığında ne zaman bulur bilmiyorum, çok da ilgilenmiyorum. Adımı bile yazmadığım bir not bırakıp öylece atıyorum sokağa kendimi. 16:00'da Ankara'ya uçağım kalkacak. Şimdi biraz martılarla İstanbul'u dinleme zamanı...

This entry was posted on 11 Eylül 2012 Salı. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0. You can leave a response.

Leave a Reply