14

Elimde tuttuğum dikdörtgen kağıda ne kadar öylece bakakaldığımı ve kağıtta yazan üç-beş kelimeyi kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum. Kafamı kaldırdığımda kavga eden çiftin yüzünde hafif bir tebüssüm vardı ve çikolatalarını çoktan bitirmişlerdi. Kuşlara yem atan ufaklık annesiyle birlikte banka oturmuş ve huysuzluk yapmaya başlamıştı. Dilenci etrafta gözükmüyordu ve selpak satmaya çalıştığı adamın oturduğu yer de görünüşe göre yeni bir çift tarafından geçici bir süreliğine sahiplenilmişti. Kuğulu Park’ın asıl sahipleri beyaz kuğularsa benim buradaki varlığımı pek de umursamadan suda salınmaya devam ediyorlardı. Hayatın tüm bu çarkı, elli santimetre yanımdan geçen kadının dün gece başından neler geçtiği hakkında hiç bir fikrim olmadan dönmeye devam ederken ve etrafımda o kadar çok insan varken hissettim Sonbahar’ı tüm çıplaklığıyla. İçimde biraz önce yediğim dondurmanın soğukluğu ve ağzımda karamel tadı vardı. Rüzgarda savrulan saçlarımı özgür bırakıp, durduramadığım sorular sormaya başladım sonra.
Gitmeli miyim? Daha önce hiç karşılaşmış mıydık yoksa burada mı gördü? Ne zamandan beri yanımdaydı ve ben nasıl fark etmedim? En önemlisi -kullandığımız zaman diliminde- ne kadar zaman geçtiğini bilmesem de şuan yüzünün ne kadarını hatırlıyorum? En çabuk yüzün unutulması ne kadar saçma diye kızdım kendi kendime, sanki beynime o komutu ben gönderiyormuşum da tüm bilinçaltım başkalarının emrinde şekillenmiyormuş gibi. Ses tonu kendinden o kadar emindi ki, gereksiz bir güven veriyordu. “Ses tonumu bile duymadı?” diye düşündüm, konunun anlamlandıramadığım cümlelerini savunarak. Ses tonu önemliydi, ses tonu bir insanın kişiliği hakkında %40 fikir sahibi olunmasını sağlayan önemli bir ayrıntıydı. Sonra hayatımdaki bir çok detayda olduğu gibi bu detaya da sadece benim dikkat edebilecek olmama hak verdim. Anlam veremediğim her noktaya anlam vermeye uğraştığım için şuan telefonuma gelmeyen bir mesajı bekliyordum. Yüzümdeki aptal gülümsemenin sebebi bileti elime tutuşturup hiç bişey söylememi beklemeden uzaklaştığı içindi biliyorum, düşünmeme fırsat verip de beş saniye daha gitmemiş olsaydı bilinçaltımdaki “gerekliliklerin” ona hazırladığı bir sürü reddeden ve onur kıran kelimeler topluluğu vardı. Söylememe fırsat vermediği kelimeler şuan sadece merak’a ve gülümsemeye dönüşmüştü.
Tüm bu kontrol edemediğim olayın içinde belki duymamışımdır düşüncesiyle gözlerimi tekrar biletten ayırıp diğer elimde tuttuğum telefona çevirdim. Üzerinde sadece saatin kaç olduğunu gösteren rakamlar vardı. O an operatörümün tam olarak çekiyor olmasının, telefonuma beklediğim mesajın gelmemesini açıklayabileceğini sanmıyorum. Bir anda aklıma kokusu geldi, bileti bana uzatırken parfümünü duymuştum. Adı neydi?

This entry was posted on 14 Ekim 2012 Pazar. You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0. You can leave a response.

3 Responses to “14”

  1. Merhaba,
    Hikayenin devamını bekliyorum...Okurken bitmesin istedim.Ama tam da parkın orta yerinde elimde biletle kalıverdim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hikayenin devamı gelecek "konserveruhlar", o biletle konuşacaksın daha, zamanı var..

      Sil
  2. Ben hikayenin devamını bekliyoruz

    YanıtlaSil